Sitemize hosgeldiniz
  Ticaret Hukuku Ders Notlari
 
 
TEŞEKKÜR İÇİN REKLAMLARA TIKLAYIN ARKADAŞLAR
 
A. Kamu Hukuku  
Devletin örgütünü, kamunun çıkarlarını, devlet ile onun buyruğuna tabi kişiler ve diğer devletler arasındaki ilişkileri buyurucu biçimde düzenleyen bu kurallar su alt bölümlerden oluşmaktadır: Anayasa hukuku, İdare hukuku, ceza hukuku, usul hukuku, devletler genel hukuku
B. Özel Hukuk
Kişilerin birbiriyle olan ilişkilerini bunların çeşitli ve irade özgürlüğü ilkelerine dayalı olarak düzenleyen bu kurallar da su alt bölümlerden oluşmaktadır: Medeni hukuk, Ticaret hukuku, Devletler özel hukuku

TİCARET HUKUKUNUN KONUSU

Ticaret hukuku kavramın, bu kavramın kapsamını ve uğraş konusunu belirleyebilmek için her şeyden önce “ticaret hukuku” terimi içinde yer alan ancak bu terimle ayni anlama gelmeyen ticaret sözcüğünün anlamı üzerinde durmak gerekir.
Ticaret sözcüğü günlük konuşma dilinde genel olarak alışveriş ve karsı alma faaliyetini , ekonomistlerin dilinde de servetlerin el değiştirmesini ifade eder.
Demek oluyor ki ekonomik anlamda ticaret , malların üretimi ile doğrudan doğruya ilgilenmeksizin , sadece mevcut ürünlerin üreticilerden tüketicilere ulaşmasını sağlamaktadır. Buna göre ekonomik bakımdan ticaretin temel görevi malların “değişimi” olduğu halde , sanayicinin görevi de bu malların “üretimi olmaktadır. Hukuk dilinde ticaret sözcüğü ise daha geniş anlam taşımaktadır. Ticaret hukuku bakımından ticaret yalnızca mal değişiminden , servetlerin el değiştirmesinden, üretici ile tüketici arasında aracılık  faaliyetinden ibaret olmayıp bu anlamda ticaret , malların üretim , değişim ile ilgili tüm isleri kapsamaktadır, yani sanayi de içine almaktadır.
Ticari ilişki ve işlemlerin sürekli gelişmekte ve çok çeşitli nitelikte olması karşısında hukuki  anlamda ticaret kavramının kesin tanımlamasının yapılmasının güçlüğü nedeniyle , günümüzde geçerli olan Ticaret kanunlarında böyle kesin ve değişmez bir tanımın  yapılmasından kaçınılmış bunun yerine hangi hususların  ticari sayılacağının bu kanunlarda “sayma yöntemi” ile açıkça gösterilmesi yolu tercih edilmiştir.
           Çağımızın modern ticaret hukukunun uğraş konusu büyük isletmelerdir. Yani ticari isletmelerdir . Bugünün ticaret hukuku, geleneksel ticaret hukuku gibi sadece ekonomik anlamda değişim faaliyetlerini değil , bunun yanında ticari isletmeler tarafından yürütülen üretim ve tüketim faaliyetlerini de düzenleyen  geniş kapsamlı bir hukuk haline gelmiştir. Bu hukuk dalı sadece ticari isletmelerle ilgili tüm isler değil
TT K.3.m, metninde açıkça anlaşıldığı gibi , istisna en bu kanunda düzenlenmiş bulunan diğer isler de  ticari is sayılmış ve TTK. nun kapsamına alınmışlardır.
    
      Sonuç olarak böylece sunu saptamaktayız : Ticaret hukuku, “ ticari isletmelere ve açık ticari islere uygulanmakta olan hukuk kurallarının tümünden ibarettir.

TİCARET HUKUKU İLE MEDENI HUKUK ARASINDAKI İLİŞKİ
 
Her ikisi de özel hukuk alanında yer alan ticaret hukuku ile medeni hukuk arasında çok yakın bir ilişki vardır . İste bu yakınlık nedeniyle ;
a)TTK.1/1 .m.de “ TTK’nin  TMO’nu tamamlayan bir kanun olduğu belirtilmiş
b)TTK’nin 1/2 .m.de ticari islere sırasıyla “ticari hükümler, ticari örf ve adet kurallarının ve bunların mevcut olmaması halinde  de umumi hükümlerin” yani genel nitelikli medeni hukuk hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür.
TTK’ nun birçok hükümlerine kaynak teşkil etmiş olan İsviçre Borçlar kanunu örneğinde olduğu gibi, birçok yabancı ülke hukukunda ticaret hukuku kuralları doğrudan doğruya medeni kanunda daha doğrusu onun bir tamamlayıcısı olan borçlar kanunda düzenlenmişlerdir.
Bizim hukukumuzda birbirinden farklı nitelikte olan bu iki tür kural  grubunun birbirinden ayrı tutulmasını ve bunlardan her birinin ayrı  birer kanunda düzenlenmesini, sadece ticaret yaşamına özgü olan su temel ilkeler hakli göstermektedirler.

A.Ticari yaşamın kaçınılmaz bir gereği olan kredi , her şeyden önce alacaklıya sağlam bir güvencenin sağlanmasını gerektir. İste böyle bir güvenceyi sağlamak için ticari islerde su iki temel kuralın geçerli olacağı öngörülmüştür:
1.Tacirler gerek ticari gerekse adi nitelikteki “her türlü borçlarından dolayı “iflasa( yani borçluyu en fazla korkutucu takip yoluna ) tabi tutulmuşlardır(TTK.m.20)
2.Ticari islerde ortaklasa borç veya kefalet yükümü altına giren kimseler alacaklıya karsı kural olarak müteselsil( Yani her biri borç tutarının tamamından ) sorumlu sayılırlar(TTK. m.7)
Görüldüğü gibi ticari islerde borcun yerine getirilmesi , ticari olmayan ( yani adi medeni) islere nazaran daha güçlü yaptırımlara başlanmıştır.  

B.Ticari islerde çabukluk esastır. Ancak bu vazgeçilmez koşul ayni zamanda yanılma ve kuşku yolunu da açtığından, bu tür sakıncaların kaldırılmaları için ticari islerin belirli bir şekilcilik içinde yapılması zorunludur. ( Örnek: Ticaret senetleri , tacirler arasındaki belirli ihbar ve ihtarların geçerliliklerin özel bir sekil şartına tabi tutulması vb.)

C.Ticari islerde dış görünüşe itibar (inanma , güvenme ) esastır.( örnek Kendisine tacir süsü veren kimsenin gerçekte tacir olmamasına rağmen tacir gibi sorumlu tutulması , ticaret siciline tescil işlemleri, vb.)
 

TİCARİ İŞLETME VE İŞLEVLERİ

     Yürürlükteki TTK.muzun temel kavramı olan ticari isletme kavramı, baslıca su sorunların çözümlemesinde şöylece rol oynamaktadır:

A.Ticari isletme her şeyden önce ticari is ve hükümleri adi(ticari olmayan)  is ve hükümlerden ayırmaya ve böylece ticari hükümlerin uygulama alanını belirlemeye yaramaktadır, çünkü yürürlükteki TTK.muza göre ticari isletme ile ilgili isler” ticari is” ve bu nitelikteki isleri düzenleyen hükümlere de “ticari hüküm” sayılırlar.
B.Ticari isletme tacir sıfatının saptanmasına yaramaktadır, çünkü TTK.na göre gerçek kişiler ve bazı tüzel kişiler ancak kendi adlarına bir ticari isletme islettikleri zaman tacir sayılırlar
C.Ticari isletme özel ticaret mahkemeleri ile genel asliye hukuk mahkemeleri arasındaki “işbölümünü” belirlemeye yaramaktadır,  çünkü TTK.na göre ticaret mahkemeleri ticari islerden , yani ticari isletmeyi ilgili islerden doğan davalara bakarlar.
D.Ticari isletme yine bazı islerden doğan davaların “ ticari dava” olup olmadıklarının saptanmasına yaramaktadır, örneğin TTK’nin 4.m.1.FKÖ.6.m.2.c. hükmüne göre havale , vedia ve telif haklarından doğan davaların ticari dava sayılabilmeleri için bir ticari isletme ile ilgili olmaları gerekir
E.Ticari isletme, bir şirketin TTK anlamında “kolektif” veya “komandit” şirket olup olamadıklarını belirlemeye yaramaktadır, çünkü bu tür şirketler ancak bir ticari isletme isletmek amacıyla kurulabilirler
F.Ticari isletme bir kimsenin  TTK. anlamında “ticari tellal” veya “acente” olup olmadığını belirlemeye yaramaktadır, çünkü bu tür yardımcılar ancak bir ticari isletmeyi ilgilendiren isler için atanabilirler.
G.Ticari isletme, “Ticari mümessillik” sıfatının hukuken hangi andan itibaren doğduğunu saptamakta  da şöylece ölçü rolünü oynamaktadır: gerek tacir( yani ticari isletme isleten kimse) gerekse tacir olmayan  (yani ticari isletme isletmeyen kimse)  kendisine bir ticari mümessil atayabilir. Her iki halde de atama işleminin ticaret siciline tescil edilmesi  gerekir. Ancak atayan kimsenin tacir olması halinde mümessillik sıfatı atama işleminin yapılmasıyla doğduğu halde , bu kimsenin tacir olmaması halinde ticari mümessillik sıfatı ancak söz konusu atama işleminin ticaret siciline tescil edilmesi ile doğmaktadır.

TİCARİ İŞLETME KAVRAMININ TANIMI VE ÖGELERİ
      
           Kökeni ekonomi biliminden olan ve öğretide “teşebbüs”te denilen ekonomik isletmeler bir gelir sağlamak amacıyla mal ve hizmet üreten kuruluşlardır. “Ticari isletme “ ekonomik isletme denilen bu geniş kapsamlı kavramın sadece bir alt türü olup belirli özel niteliklere sahip ekonomik isletmeleri ifade etmektedir. Öyleyse ticari isletmeyi karakterize eden ölçütler nelerdir?
           “Ticari isletme” TTK’ nun  ana kavramı olduğuna göre , normal olarak bu kavramın ölçütlerinin de  TTK içinde aranması gerekir. Ancak  TTK’nu bu açıdan incelediğimizde bu kanunun ticari isletme kavramına birçok önemli sonuçlar bağlamasına rağmen bizzat kavramın kendisini tanımlamamış olduğunu 11 ile 13. maddelerinde sadece ticari isletmenin “türlerini “   belirtmekle yetinip, bu kavramın tanımlanmasını ve öğelerinin saptanmasını hukuk öğretisine bırakmış

Söyle ki: TTK. 11.m.ne göre ticari isletmenin baslıca üç türü olup; ticarethane, fabrika, ve ticari şekilde isletilen diğer müesseseler ticari isletme sayılırlar
TTK: 12/1. m. De nelerin “ ticarethane “ sayılacağı 12 bent halinde  sayma yöntemiyle (fakat sınırlandırıcı olmaksızın ) saptanmış , TTK12/2.m. de “fabrika” kavramının tanımını yapmıştır. “Ticari şekilde isletilen müesseseler” baslığını taşıyan TTK.13/3 m.  İse
 
1.Fıkrasında: Tarım isleri ile zanaatkarlık ve güzel sanatlarla uğrasan kimselere ait müesseselerin ticari isletme sayılabilmeleri için, bu müesseselerin is hacminin :
Ticari muhasebenin uygulanmasını gerektirmesi
Adi geçen müesseselere ticari veya sınai bir müessese sekil ve mahiyetini(yani bir ticari isletme görünümü) vermesi, başka bir deyişle söz konusu müesseselerin is hacimleri itibariyle bir “ticari organizasyona sahip olması şartlarını koşmakta )
2.Fıkrasında :   Bu ölçülerin sadece tarım, zanaatkar ve güzel sanat isletmeleri
için değil, genel olarak ticarethane ve fabrika dışında kalan diğer tüm isletmeler için geçerli olduğunu belirtmektedir.
Açıkça görüldüğü gibi bu hükümde tüm ticari isletme türleri için geçerli olan genel ölçüler değil, sadece ticari isletmelerin TTK.13.m. ne konu olan üçüncü türüne özgü olan özel bir ölçü verilmekte olduğundan , bazı yazarlarca kabul edildiği gibi ticari isletme kavramının genel unsurlarının bu hükümden çıkarılması bizce olanaksızdır. Çünkü bu hüküm sadece ticarethane ve fabrika dışında kalan diğer ticari isletmelerin özel ölçütlerini ortaya koymaktadır.

Buna göre ticari isletme kavramının tanımlanması ve bu tanıma göre böyle bir kavramın ökelerinin saptanmasa konusunda TTK. metninden bir sonuç çıkarılması olanaksızdır.
           Yürürlükteki yazılı  kaynaklarımız tarandığında , aslında TTK.da yer alması gereken ticari isletme kavramı tanımının bu kanunda değil, onun bir tamamlayıcısı niteliğinde olan Ticaret Sicili Nizamnamesinde yer aldığını görmekteyiz. Bu nizamnamenin 14. maddesinde aynen söyle demektedir.
“TTK’ nun 12. m. de tarif edilen ticarethane ve fabrikalar ile 13. m. de tarif edilen ticari şekilde isletilen diğer müesseseler, ticari isletmedirler”
Bir gelir sağlamayı hedef tutmayan ve devamlı olmayan faaliyetlerle TTK. 17. m. de tarif edilen esnaf faaliyeti sınırlarını asmayan faaliyetler, ticari isletme sayılmazlar”
          Bu hükme göre demek ki  hangi türden olursa olsun bir isletmenin ticari isletme sayılabilmesi için iki olumlu birisi de olumsuz olmak üzere başlıca üç koşulun gerçekleşmesi gerekmektedir.


      Olumlu koşullar:
a)Gelir sağlama amacının güdülmesi
b)Devamlılık   
      Olumsuz koşul:
Esnaf isletmesi olmamak (yani esnaf isletmesi faaliyeti sınırlarının aşılması)
Sonuç olarak TTK. 11-13 m. ve TSN 14. hükümleri bir arada ele alındıklarında TSN.- 14/2.m. hükmü “ tüm ticari isletme türleri için geçerli olduğuna göre , herhangi bir ticari kuruluşa “ ticarethane” veya “ fabrika “ diyebilmek için , bu kurulusun TSN. 14/2 m. deki ölçülere uyması gerekli ve yeterlidir.  Tanımı toplarsak kısaca :

“Ticari isletme, bir gelir sağlamak amacıyla , esnaf isletmesi faaliyet sınırlarını asacak biçimde ticarethane ve fabrikacılık sayılabilecek faaliyetlerini devamlı olarak icra eden veya ticarethane ve fabrika kavramlarının dışında kalmakla beraber is hacmi itibariyle  ticari muhasebenin uygulanmasını gerektirecek bir büyüklüğe ve ticari isletme görünümüne sahip bir ekonomik isletmedir.”

TİCARİ İŞLETME KAVRAMININ ÖGELERİ

1.Genel öğeler:
a)Gelir sağlamak amacı
Bir isletmenin ticari isletme sayılabilmesi için onun her şeyden önce bir gelir sağlamayı amaçlaması gerekir. Burada  aranan şart gerçekten gelir sağlanmış olması değil , “böyle bir gelir sağlama niyetinin varlığıdır. Buna göre böyle bir niyetin varlığına rağmen  isletmenin gelir sağlayamaması veya zarar etmesi, eğer diğer şartlar mevcutsa o isletmenin ticari isletme sayılmasına engel teşkil etmez. İsletmenin faaliyetinin tamamen parasız, salt ideal nitelikte olmaması gerekir. Öte yandan buradaki gelir sağlama kavramı sadece malvarlığında doğrudan doğruya bir artış meydana getiren faaliyetleri  değil, ayni zamanda malvarlığında muhtemel bir eksilmeyi önlemeye yönelik faaliyetleri de kapsamaktadır. Dolayısıyla üyelerine ucuz kredi veya çeşitli tüketim malları sağlamakta olan kredi veya tüketim kooperatiflerinin de bir ticari isletme olduğunu kabul etmek gerekir.

b)Devamlılık
Ticari isletme sürekli olarak belli bir ekonomik uğraşta bulunmak üzere kurulmuş olmalıdır. Bu süreklilikten amaç ise “uzun ve belirsiz bir süre için” faaliyette bulunmak değildir. Bu öğe ile anlatılmak istenen şey, isletme faaliyetinin rasgele ve gelip geçici biçimde değil, belirli islerin hiç olmazsa periyodik olarak tekrarlanması, bunların daha önce saptanmış olan  bir plana, programa göre yapılmasıdır. Bu bakımdan birkaç günlük bir sergide veya hafta pazarında faaliyette bulunmakla ticari isletme kurulmuş sayılmadığı halde, mevsimlik sergi, fuar, otel, sayfiye isletmelerinin isletilmesi gibi aralıklı sürdürülmekle olan faaliyetler pekala ticari isletme sayılabilirler.
Devamlılık öğesi, isletme faaliyetinin girişimci bakımından bir “mutat sanat” haline getirilmiş olmasını ifade etmektedir.
Tıpkı yukarıda anılan gelir sağlama öğesinde olduğu gibi devamlılık öğesinde de önemli olan  nokta fiili devamdan çok devam kastidir, yani devam niyetidir.

c)Esnaf faaliyeti sınırlarını asma
TSN. 14/2.m gereğince yukarıda sayılan öğelere sahip bir isletmenin ticari isletme sayılabilmesi için, o isletme içinde yürütülmekte olan faaliyetin (yani isletmenin is hacminin() esnaf isletmesi faaliyetinin sınırlarını aşması, yani daha geniş bir is hacmine sahip olması gerekir.
 
 Esnafın tanımı TTK.17. m. de yapılmış olup bu hükme göre bir kimsenin esnaf sayılabilmesi için onun:
-İktisadi faaliyetinin nakdi sermayesinden çok bedeni çalışmasına dayanması
-Kazancının ancak geçimini sağlayacak kadar az olması gerekir. Ancak böyle bir tanımın esnaf faaliyetinin sınırlarını kesin olarak ortaya koyduğu söylenemez. Hangi hallerde nakdi sermayenin bedeni çalışmadan üstün sayılacağı belirlenemediği gibi ; ayrıca ölçünün sadece nakdi sermaye olarak alınması da hatalıdır. Çünkü birçok hallerde pek ala parasal değeri olan “ayni” sermaye de söz konusu isletmeyi ticari isletme haline getirebilecek güce sahiptir.
Öte yandan kazanılan gelirin ancak kişisel geçimi sağlayacak kadar az olması da kişiye, yere ve zaman göre değişebilen çok izafi bir ölçüdür.

İste bu nedenlerle “belirli bir rakam” gibi objektif veya kesin bir ölçü koyabilmek için TTK.14/3.m. “esnaf faaliyetinin yıllık gayri safi gelir tutarının bakanlar kurulunca bir kararname ile saptanmasını öngörmüştür”. Fakat böyle bir kararname 1957 yılından beri ardı kesilmeyen enflasyonlar nedeniyle 1986 yılına kadar çıkarılamamıştır.
Nihayet bakanlar kurulu TTK.1463.m.nin talimat doğrultusunda 19.02.1986 tarih ve 86/10313 sayılı kararnameyi kabul etmiştir. Yeni teşekkül ettirilmiş olan “esnaf ve küçük sanatkarlar ile tacir ve sanayiciyi belirleme koordinasyon   kurulunca “ hazırlanmış olan - ve yine de gerekli açıklık ve kesinliğe sahip olduğu iddia edilemeyecek olan bu kararname gereğince bir kimsenin esnaf ve dolayısıyla ona ait olan bir isletmenin de esnaf isletmesi sayılabilmesi için gerekli ön şart, bu kimsenin faaliyet alanın koordinasyon kurulunca belirlenen esnaf ve küçük sanatkar kollarından birine dahil olmasıdır. Belirlenen bu kollardan birinde faaliyet gösteren kişilerden a) gelir vergisinden muaf olanlar ile b) kazançları götürü usulde vergilendirenler, başkaca hiçbir şart aramaksızın esnaf veya küçük sanatkar sayılırlar c) isletme hesabına göre defter tutanlar bakımından ise yine iktisadi faaliyetin nakdi sermayeden çok bedeni çalışmaya dayanıp dayanmadığı ve elde edilen kazancın ancak geçimini sağlamaya yetecek derece de az olup olmadığına bakılacak ve hususun belirlenebilmesi için de yürütülmekte olan faaliyetin sonuçlarının VUK. 171 m.nin 1 ve 3. bentlerindeki limitlerin yarısını yada yerine göre ayni maddenin 2 bendindeki limitin tamamını asıp aşmadığına bakılacaktır.


Şu halde is hacmi  yukarıda gösterilen limitleri asan kişiler tacir bunlara ait isletmelerde ticari isletme sayılacak , bunlar dışında kalan kişilere ait isletmeler ise esnaf isletmesi sayılacaktır.
Ancak VUK’ nun  46.47,48 m.lerinde 4369s. Kanunla 29.71998 tarihinde yapılan değişiklikle götürü usulde vergilendirme kaldırılarak “basit usul “ kabul edilmiştir. Böylece ticari kazançları basit usulle vergilendirenlerin VUK’ nun defter tutma hükümleri hariç, ikinci sınıf tacirler hakkındaki hükümlere tabi oldukları görülmüştür.
2.Özel Öğeler
    Daha  önce belirtildiği gibi TTK. 13.m. gereğince” ticarethane” ve “fabrika” dışında kalan diğer isletmelerin, yani TTK’nun deyimiyle “ticari şekilde isletilen diğer müesseselerin” ticari isletme sayılabilmeleri için, yukarıda anılan üç genel koşula ek olarak ayrıca su iki özel koşulunda gerçekleşmesi gerekir: Is hacminin
a)Ticari muhasebenin uygulanmasını gerektirmesi
b)O müesseseye ticari veya sınai bir müessese sekil ve mahiyetini vermesi
Bu özel öğelerden birincisi ile ifade edilmek istene  şey , müessesenin is hacminin bu islerin (hesapların ) ticari muhasebenin uygulanmasını , yani ticari defterlerin tutulmasını gerekli kılmasıdır.Ticari defterden amaç ise , VUK gereğince bilanço esasına göre defter tutacak tacirlerde en az üç büyük defter isletme hesabına göre defter tutan tacirlerde de sadece isletme defterinin tutulmasıdır.
Burada ticari muhasebenin fiilen ve muntazam bir şekilde tutulması önemli değildir. Önemli olan nokta isletmenin mevcut is hacminin ticari muhasebenin uygulanmasını gerekli kılmasıdır. Böyle bir objektif ihtiyaca rağmen ticari muhasebenin fiilen uygulanmaması ya da noksan yahut düzensiz tutulması , ticari isletmenin varlığını engelleyemeyeceği gibi , aslında ticari isletmesi mevcut olmayan bir kimsenin aşırı titizliği  nedeniyle ticari muhasebeyi uygulaması da onun isletmesinin ticari isletme sayılmasını gerektirmez.
               
        Yukarıda anılan özel öğelerden ikincisi ise kısaca söz konusu müessesenin  ticari veya sınai bir isletme görünümüne yani “ticari bir örgüte sahip olmasını ifade etmektedir.”
Bir isletmenin böyle bir örgüte sahip olup olmadığı ise , her bireysel olaya göre ayrı ayrı değerlendirilir . Öğretide bu konuda söz konusu isletmenin işyerleri, satış yerleri, çalıştırdığı isçi şayisi, bir ticaret unvanı kullanması , bankalarda para ve kredi ilişkileri, is yazışmaları, tacir yardımcılarından yaralanması gibi özellikler ölçü olarak alınmaktadır.

TÜRK TİCARET KANUNUNA GÖRE İŞLETME TÜRLERİ

Yukarıda belirtildiği gibi TTK.  11/1.m.ne göre baslıca üç ticari isletme vardır:
A. Ticarethane  B. Fabrika C. Ticari şekilde isletilen diğer müesseseler
A.Ticarethane
            TTK.12 1.m. ne göre “ Aşağıda yazılı ve nitelikleri bakımından bunlara benzeyen islerle uğraşmak üzere kurulan müesseseler ticarethane sayılırlar.
            Su halde bir isletme ,- is hacmi itibariyle esnaf isletmesinden daha büyük olması şartıyla  baslıca su iki halde ticarethane sayılacaktır.
-TTK.12/1.m.de sayılan islerle uğraşmak üzere kurulmuşsa
-TTK. 12/1.m.de sayılan islere niteliği itibariyle benzeyen islerle uğraşmak üzere kurulmuşsa(makis isletmeler)
1.TTK.12/1.m.de (b.1-12)sayılan isler
a)taşınır malların edinilmesi ve satılması veya kiraya verilmesi
Taşınır malların satılmak veya kiraya verilmek üzere edinilmesi ve bunların aynen veya başka bir sekle sokularak satılması yada kiraya verilmesi isiyle uğrasan yerler, ticarethane kavramının en tipik ve yaygın örneğini oluşturmaktadır.
b)Kıymetli evrakın edinilmesi ve satılması
c)Her çeşit imalat ve inşaat isleri
Burada anılan  “imalat isleri” fabrikacılık kavramı kapsamı dışında kalan , makine sair teknik araçlar kullanılmadan yapılan imalattır.” İnşaat” sözcüğü de yalnızca taşınmaz mal yapımını değil, esnaf isletmesinin is hacmini asar düzeydeki her türlü onarım  çalışmalarını kapsamaktadır.
d)Madencilik
e)Matbaacılık, gazetecilik ve kitapçılık, yayın ilan ve istihbarat isleri
f)Tiyatro, sinema, otel, han ve lokanta gibi umumi mahaller, özel okul ve hastane ve açık satış yerlerinin isletilmesi
g)Umumi mağazalar ve sair depo ve ambarların isletilmesi
Bu bentte anılan “umumi mağazalar” kendilerine depolanan emtia (ticari mal) karşılığında kıymetli evrak niteliğinde makbuz senedi ve varana (rehin) senedi çıkararak bu emtiayı depolayan kişiye söz konusu emtiayı bulunduğu yerden kıpırdatmadan sadece bu senetleri devretme (ciro ve teslim etme)yoluyla satma ve rehin etme olanaklarını bahsetmektedirler. “sair depo ve ambarlar” ise , umumi mağazalar gibi emtiayı temsil eden senet  çıkarmadan kendilerine bırakılan emtiayı vedia hükümler çerçevesi dahilinde saklamakla yükümlü isletmelerdir.
h)Borsa ve kambiyo işlemleri
i)Sosyal sigorta hariç olmak üzere sigortacılık faaliyetleri. TTK.1263 d. m. lebine  tabi olan “özel  sigortalardan “ farklı olarak buyurucu yasa yükümleri gereğince belirli statüdeki kişileri belirli risklere karsı koruyan “zorunlu nitelikteki” sosyal sigortacılık faaliyeti ticarethane kapsamına alınmamıştır
j)Kara, deniz ve havada ; nehir ve göllerde yolcu veya eşya taşımak
k)Su, gaz,elektrik dağıtma , telefon ve radyo ile haberleşme yayın isleri
l)Acentelik, tellalık, komisyonculuk ve sair bütün aracılık isleri .
2.Niteliği itibariyle TTK, 12/1.m.de sayılanlara benzer islerle uğraşmak üzere kurulan müesseseler( makisi yani kıyaslanabilen ticarethaneler)
       
Yasa koyucu ticarethane sayılabilecek olan kuruluşları sınırlayıcı biçimde saymanın güçlüğünü ve ileride uygulamada bundan doğabilecek olan sakıncaları göz önüne alarak ,TTK.12/1.m. 1ile 12.b. lerinde sayılan islere benzer nitelikteki islerle uğraşmak üzere kurulan müesseselerin sadece birer tipik örnek olarak sayıldığını açıklamış olup, bu bentlerde anılan ticarethanelerin makis(kıyaslanabilir,benzer nitelikteki) türleri , yukarıda söz konusu bentlere ilişkin dipnotlar kitapta.

B.Fabrika
TTK.12/2.m.ne göre “Fabrikacılık, hammadde ve diğer malların makine yahut sair teknik araçlarla islenerek yeni veya değerli ürünler meydana getirmesidir.” Yukarıda anılan ticarethanelerde olduğu gibi burada da esnaf faaliyeti sınırlarının asılması koşuluyla “geçerli olan bir tanımlama gereğince bir faaliyetin fabrikacılık faaliyeti sayılabilmesi için su iki koşulun sağlanması gerekir.
1.İslenmemiş veya diğer malların makine ve diğer teknik araçlarla islenmesi
2.Böylece bunlardan yeni veya değerli ürünler elde edilmesi
Makine ve diğer teknik araçlarla yapılan üretim seri üretimi ifade etmektedir. Nitekim 6948s. Sanayi sicil kanunun 1.m. de “seri halinde imal istihsal ...” unsuruna yer verilmiştir.
C.Ticari Şekilde İsletilen Diğer Müesseseler
Yukarıda ticarethane ve fabrika sayılamayacak olan diğer müesseselerin hangi “genel ve özel” öğelerin mevcut olması halinde ticari isletme sayılacağını belirmiştik.
TTK.13.m. ilk fıkrasında bu gibi işlemlere örnek olarak çiftçilik, güzel sanatlar ve el sanatları isletmelerini göstermiş ve 2. fıkrasında da bu gibi isletmeler için verilen ticari isletme ölçütlerinin sadece bu sayılan isletmeler özgü olmayıp, ticarethane ve fabrika dışında kalan diğer tüm isletmeler için geçerli olduğunu belirtmiştir. Taşıdığı önem nedeniyle su noktayı tekrarlamak yaralıdır. Burada bir genelleştireme vardır, fakat ticari isletme kavramının öğeleri ile ilgili olan bu genelleştirme  sadece kısmi nitelikte olup, tüm ticari isletme türleri için değil yalnızca ticari şekilde isletilen müesseseler türündeki tüm ticari isletmeler için geçerlidir.

TİCARİ İŞLETMENİN YAPISI VE HUKUKİ NİTELİĞİ

Yapısı itibariyle her ticari işletmede bir insan unsuru  ile malvarlığı unsuru mevcuttur. İnsan unsuru ticari işletmeyi kendi adına işleten ve onun yardımcılarından, malvarlığı unsuru ise TTK.11/2. m. de anılan maddi ve gayri maddi nitelikteki çeşitli ekonomik değerlerden oluşmaktadır.
Hukuki yapısı itibariyle de ticari işletme bu hak ve borçların sujesi(sahibi) yani bir "kişi" değil, bu hak ve borçların sadece bir "obje" sidir(konusu).
Ticari işletme tacir yanında ayrı bir hukuk sujesi ayrı bir kişi sayılmaz.  Daha önce belirtildiği gibi emek, sermaye ve girişimci unsurlarının belirli bir ticari örgüt içinde bir araya getirilmesinden ibaret olan ticari işletme kavramını deniz ticareti hukukundaki donatanın deniz serveti gibi "özel bir malvarlığı" olarak telakki etmekte mümkün değildir. "Tacirin ticari işletmesine tahsis etmiş olduğu mallar, onun kişisel malvarlığına dahil olanlardan ayrı bir hukuki statüye sahip olmayıp, tacirin sorumluluğunu ,işletmenin malvarlığı ile sınırlamak olanaksızdır. Hukuki bakımdan ticari işletmeye tahsis edilmiş olan malvarlığı tacirin genel malvarlığından ayrı düşünülemez . Dolayısıyla ticari işletme olsa olsa ancak kar sağlama amacına bağlı olan haklardan, mallardan ve borçlardan oluşan fakat bağımsız bir kişiliği olmayan iktisadi bir bütün sayılabilir.


TİCARİ İŞLETMENİN İÇ ÖRGÜTÜ ( MERKEZ-ŞUBE İLİŞKİSİ)
Genel Olarak
Bir tacirin yönetimleri ve uğraş konuları bakımından birbirinden bağımsız birden çok ticari işletmesi olabileceği gibi , bu tacirin bir tek ticari işletmesi  dolayısıyla birden çok işyerine de sahip olması mümkündür. Bu durumlardan birincisinde her biri ayrı ayrı   ticaret siciline kaydedilmesi gereken bir çok ticari işletmeler, ikincisinde hukuki açıdan bir tek ticari işletme ile onun şubeleri söz konusudur.
TTK’ da “merkez” kavramının tanımı yapılmamıştır. Genellikle kabul edildiği gibi ticari işletmenin üst düzeyde yönetildiği merkeze nazaran “şube”, iç ilişkilerinde yönetim ve örgüt bakımından merkeze bağlı yani merkezden emir ve direktif alan i dış ilişkilerinde ise bağımsız faaliyet gösteren , merkezle birlikte aynı tacire ait , aynı ticaret unvanına ve  aynı; yahut birbiriyle ilgili nitelikte uğraş alanına sahip bağımsız bir işyeridir.
Şubenin Özelikleri
Bir yerin şube sayılabilmesi için başlıca şu özelliklere sahip olması gerekir
1.Aynı Kişiye Ait Olması
Şube, merkeze sahip olan aynı gerçek veya tüzel kişiye ait olup, bu sebeple merkeze bağlı durumdadır. Şubenin kar ve zarar hesabı merkeze aittir. Şube aracılığı ile elde edilen hakların , üstlenilen borçların sahibi de şube değil, işletmenin kendisidir, yani merkezidir.
2. İç İlişkide ve Örgütlenmede Merkeze Bağlılık
Şube iç ilişkiler ve örgütlenme yönünden merkeze bağımlı olarak çalışır. Örneğin şubenin merkezden ayrı bir işletme ve pazarlama politikası olamaz, şubenin örgütü merkeze bağlı olup şubenin personeli merkezden atanır.
3. Dış İlişkiler Yönünden Bağımsızlık
Şube dış ilişkilerini kendisine tanınmış yetki sınırları içinde merkez adına ve hesabına olmak üzere bağımsız şekilde yürütür
4. Yer ve Yönetim Ayrılığı  
Şube, uygulamada işletmenin genişleyen faaliyetlerinin yerinden (merkezden) kolay bir şekilde yürütülmesi amacıyla açıldığından, merkez ile şube arasında genellikle bir yer ayrılığı vardır, ama bu mutlaka şart değildir. Şube kendi başına işlemler yapmak üzere kurulmuş bir birim olduğundan , kendisi merkezden ayrı bir yönetime de sahiptir. BU sebeple şube merkezden ayrı bir muhasebeye ve ticari defterlere sahiptir. Ancak bu kural da mutlak olmayıp , bireysel hallerde de şubenin merkezden ayrı tutulması da mümkündür.
    C.Merkez Şube Ayrımının Pratik Önemi
Böyle bir ayrım ticaret hukuku ve usul hukuku alanında başlıca şu bakımlardan pratik önem taşımaktadır.
1. Ticaret Hukuku Yönünden
Bu açıdan bir yerin "şube" olarak nitelendirilmesine bağlanan hukuki sonuçlar şöyledir.
    a. Ticaret Siciline Tescil açısından:
Şubeler merkezin değil kendilerinin bulundukları yerin ticaret siciline tescil ve ilan olunurlar.
    b. Ticaret Unvanı Açısından:
Şubelerin ayrı bir ticaret unvanı olmayıp , bunlar merkez işletmesinin ticaret unvanına "şube" ekini ekleyerek kullanırlar.
    c. Temsil Yetkisinin Sınırlandırılması Bakımından:
Ticaret siciline tescil edilmek şartıyla örneğin ticari mümessilin anonim şirketi ve kooperatifi temsile yetkili kimselerin temsil yetkisi, merkez veya belli bir şubenin işleri ile sınırlandırılabilir.
    d. İfa Yeri Açısından:
Şubenin üstlenmiş olduğu edimler bakımından şubenin bulunduğu yer ifa yeri olarak kabul edilir.
     
    2.Usul Hukuku Yönünden
    a. Yetkili Mahkeme Açısından:
Şubenin yaptığı işlemlerden doğan davalar, merkezin bulunduğu yerde olacağı gibi şubenin bulunduğu yerde de dava açılabilir. Ancak şube ile ilgili bir işlem dolayısıyla da olsa . tacir aleyhine iflas yoluyla takip , ancak merkezin bulunduğu yerde yapılabilir ve iflas davası merkezin bulunduğu yerde açılabilir.
   b. Taraf Ehliyeti Açısından
Şubeler kendi yaptıkları işlemler nedeniyle aktif ve pasif dava ehliyetine sahiptirler. Fakat şubeler aleyhine bağımsız iflas davası açılamaz. Şubelerdeki alacağın iflas yoluyla takip edilebilmesi için , merkezin dava edilmesi ve bununla ilgili iflas davasının da merkezin bulunduğu yerde açılması gerekir.

TİCARİ İŞ SAYILACAK OLAN İŞLER

TTK'nun ticari işler ticari işler başlığını taşıyan 3.m.ne göre "Bu kanunda tanzim olunan hususlarla bir ticarethane veya fabrika yahut ticari şekilde işletilen diğer bir müesseseyi ilgilendiren bütün muamele , fiil ve işler ticari işlerdendir."
Öte yandan TTK:21.m.ne göre , bir tacirin borçlarının ticari olması Şu kadar ki , hakiki şahıs olan tacir muameleyi yaptığı anda bunun ticari işletmesi ile ilgili olmadığını diğer tarafa açıkça bildirdiği veya işin ticari sayılmasına halin icabı (elverişli) bulunmadığı taktirde borç adi sayılır
Taraflardan yalnız biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmeler , kanunda aksine hüküm olmadıkça , diğer taraf için ticari iş sayılırlar.
TTK'nun  yukarıda  anılan her iki hükmü birlikte göz önüne alındıklarında bu hükümlerden çıkan sonuç gereğince yürürlükte ki hukukumuzda başlıca dört türlü işin "ticari iş " olduğu görülmektedir.
 
  A. TTK.da Düzenlenmiş Olan İşler
TTK.da düzenlenmiş olan tüm işler, başkaca bir ölçüye gerek olmaksızın , yasa gereği olarak ticari iş sayılırlar. Buna göre TTK.da düzenlenmiş olan bir husus tacir ile veya tacir işletme ile ilgili olmasa dahi , yine de ticari  iş sayılırlar( örneğin tacir olsun yada olmasın , herkesin yapabileceği cari hesap sözleşmeleri , taşıma sözleşmeleri, kambiyo senetleri ile ilgili işler, sırf TTK. da düzenlenmiş oldukları için ticari iş sayılırlar.
 
B. Ticari İşletme İle İlgili İşler
Herhangi bir iş TTK. da düzenlenmiş olmasa bile, "bir ticari işletme ile ilgili olması şartıyla" hangi kanunda düzenlenmiş olursa olsun, ticari iş sayılırlar. Demek ki bu tür işlerin ticari iş olup olmadıklarının saptanmasında ölçü, bunların bir ticari işletme ile ilgili olmaları, yani söz konusu ticari işletmenin faaliyetinin normal olarak birlikte getirdiği (bu işletmenin normal faaliyetinden sayılan) işlerden biri olmasıdır.

C. Gerçek Kişi Tacir Tarafından Yapılan İşler
TTK.21/1.m ticaret karinesi başlığı altında sübjektif (sujeyi esas alan) sistemden esinlenerek gerçek kişi tacirlerin tüm borçlarının ticari olduğunu , yani bunların o tacirin ticari işletmesi ile ilgili bulunduğunu karine olarak kabul etmiştir.Böyle bir karineye dayanmakta olan bir kimsenin kanıtlama yükümünden kurtulacağı ilkesi uyarınca, tacir yaptığı bir işin ticari işletmesi ile ilgili olduğunu kanıtlamak  zorunda değildir. Ancak mutlak nitelikte olmayan bu karineyi iki halde çürütmek (geçersiz bırakmak) mümkündür;  gerçek kişi tacir söz konusu işi yaparken:
    1. Bunun  ticari işletmesi ile ilgili olmadığını diğer tarafa açıkça bildirmişse veya
    2. halin icabı böyle bir ilginin kabulüne elverişli değilse , yapılan iş o tacir için ticari sayılmaz.
Tüzel kişi tacirlerde ise TTK. adi yani ticari nitelikte olmayan bir ticaret alanı tanımamıştır. Dolayısıyla bunların yaptıkları tüm işler ticari sayılırlar.

D. Taraflardan Yalnız Biri İçin Ticari İş Niteliğinde Olan Sözleşmeler
TTK.21/2.m taraflardan yalnız biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmeleri kanunda  aksine hüküm bulunmadığı sürece diğer taraf içinde ticari saymıştır.
Yasa koyucunun TTK'nun uygulanmasını kolaylaştırmak için koymuş olduğu bu hüküm şu halde tacir olmayan kişilerinde tacir olmanın ağır hükümlerine tabi tutulması sonuncunu doğurduğundan , bu ağır sonucu hafifletmek amacıyla iki önemli koşul öngörmüştür.

1. Bir taraf için ticari iş niteliğinde olan bir iş ancak bir sözleşmeden ibaret olduğu zaman diğer taraf için de ticari iş sayılır, yani bu sözleşmeden diğer taraf için doğan edimlere de ticari hükümler uygulanır. Buna karşılık bir taraf için ticari sayılan bir iş sözleşme  niteliğini taşımıyorsa , diğer taraf için adi iş sayılır(Örneğin tacir olmayan bir kimsenin özel aracıyla bir tacirin ticarethanesinin vitrinine çarpıp "haksız fiil" yoluyla ona zarar vermesi
2. Bir taraf için ticari sayılan iş sözleşmeden ibaret olsa dahi , bu işin diğer taraf açısından da ticari sayılabilmesi için , aynı zamanda "kanunda aksine bir hüküm bulunmaması" da gerekir. Örneğin bir davada ticari defterlerin delil olarak kullanılabilmesi için veya TK:20.m.de  öngörülen belirli ihbar ve ihtarların bu maddede anılan özel şekle tabi olmaları için , her iki tarafın da tacir olması gerekir.

BİR İŞİN TİCARİ İŞ SAYILMASINA BAĞLANAN HUKUKİ SONUÇLAR

Bir işin yukarıdaki ölçütlere göre ticari iş sayılması başlıca şu hukuki sonuçları doğurmaktadır.
    1. Ticari işlerde öncelikle ticari hükümlerin uygulanması ,
    2. Ticari işlerden doğan davaların ticari dava sayılması ve ticari yargı kurallarına tabi olması
    3. Ticari işlerde müteselsil sorumluluk kuralının geçerli olması
    4. Ticari işlerde zaman aşımı konusunda özel kuralların geçerli olması
    5. Ticari ilerin en tipik örneğini oluşturan ticari satış ve trampa hakkında özel hükümlerin geçerli olması
    6. Ticari işlerde faiz konusunda özel hükümlerin geçerli olması
 



 TİCARİ HÜKÜMLER
 
A.Kavram ve Türleri
TTK'nun "Ticari hükümler" kenar başlığını taşıyan 1.m.ne göre "hakkında bir ticari hüküm bulunmayan ticari işlerde mahkeme , ticari örf ve adete, bu dahi yoksa umumi hükümlere göre karar verir"
Şu halde bu hüküm gereğince demek ki ticari hüküm, "ticari işlere öncelikle uygulanması gerekli olan hüküm " anlamını taşımaktadır.
Bu nitelikteki hükümlerin hangi hükümler olduğu sorusunun cevabı ise aynı maddenin 1.fk. şöylece vermektedir.
İki cümleden oluşan bu fıkra ilk cümlesinde "TTK., TMK’ nun ayrılmaz bir Cüzü’dür"demek suretiyle BK.nunda içine alan TMK’ nun temel ilkelerinin - bir sıra dahilinde de olsa- TTK.nada uygulanacağını saptadıktan sonra , ikinci cümlesinde " Bu kanundaki hükümlerle , bir ticarethane veya fabrika; yahut ticari şekilde işletilen herhangi bir müesseseyi  ilgilendiren muamele , fiil ve işlere dair diğer kanunlarda yazılı hususi hükümler ticari hükümlerdir" demektedir. Şu halde kısaltılarak ifade edildiğinde , yürürlükteki hukukumuzda başlıca iki türlü ticari hüküm mevcuttur.
    1.TTK.da ki Hükümler
Bu hükümler herhangi bir ticari işletme ile veya bir tacir ile ilgili olup olmadıklarına bakılmaksızın ticari hüküm sayılırlar.
    2.Diğer Kanunların Ticari İşletme ile İlgili hükümleri
Bu hükümlere örnek olarak TMK1913,863/2,876-881. m BK.122/3, 179,180,187, 209/3,212/1,307/2 449-456.m; HUMK. 212, 307.m Markalar Kanunu, Ticari İşletme Rehin Kanunu, Kanuni Faiz ve Temerrüt faizine ilişkin Kanun , Bankalar Kanunu, Ödünç Para Verme İşleri Kanunu, Ticaret ve Sanayi Odalar, Ticaret Borsaları hk. Kanun vs. gösterilebilir.

B. Ticari İşlere Uygulanacak Olan Hükümler Arasındaki  Öncelik Sırası
        TTK.1/1. m.1.c hükmü gereğince aynı zamanda ticaret hukuku alan içinde geçerli nitelikte olan BK nun 149. ve 20. m.lerinde yer alan" sözleşme özgürlüğü ilkesi" gereğince , ister adi ister ticari nitelikte olsun , her hukuki ilişkide uygulanması gereken kurallar sırası genel olarak şöyledir.

   aa. Buyurucu kanun hükümleri
   bb. Sözleşme hükümleri
   cc. Düzenleyici hükümler
Hukukun genel prensibini yansıttığı için önceliği saklı tutulması gereken bu" genel sıralama " yanında TTK.1/2.m hükmü de ticari işlere uygulanacak olan kurallar şu "özel sıralamaya" tabi tutulmaktadır.

   aa. Yazılı ticari hükümler
   bb. Yazısız ticari hükümler( Yani ticari örf ve adet kuralları)
   cc. Umumi hükümler ( Yani medeni hukuk hükümleri;)
Bu genel ve özel sıralamanın her ikisi birlikte göz önüne alındığında şu halde ticari işlere uygulanacak kuraların sırasının sonuç olarak şöyle olması gerekir.

   bbb. Sözleşme hükümleri
   ccc. Düzenleyici(dispozitiv) nitelikte yazılı ticari hükümler
   ddd. Yazısız ticari hükümler
   eee. Ticari nitelikte olmayan umumi hükümler( Yani medeni hükümler)ki bunlar da TMK.1.m. gereğince kendi aralarında şu sıraya göre uygulanırlar
       - Yazılı medeni hukuk hükümleri
       - Yazısız medeni hukuk hükümleri
       - Yargıcın koyduğu hükümler

C. Ticari "Örf ve Adet" -Ticari "Teamül" Ayırımı
1.Örf Ve Adet Kavramı
Genellikle kabul edildiği gibi örf ve adet kuralları, bir toplumda veya belirli bir çevrede belirsiz çok uzun zamandan beri uygulanan ve bunun sonucunda o toplumda veya o belirli çevrede kendilerine uyulmasının zorunlu olduğu yolunda genel bir inancın yerleşmiş olduğu , tıpkı bir kanun gibi bağlayıcı olan davranış kurallarını ifade etmektedirler.
Bir toplumda veya belirli bir çevrede bireylerin belirli koşullar altında sürekli olarak hep aynı davranış kurallarına uymalarından fiili adetler doğar(maddi unsur:süreklilik) zamanla bu kurala uymanın zorunlu olduğu kanısı halk bilincinde yerleşmesi sonucunda bu fiili adetler teamüle( gelenek , tradition) dönüşürler(manevi  unsur: genel inanç) ve nihayet yine zamanla böyle yerleşik geleneğe uymanın devletin somut gücüyle yani maddi yaptırımlarla da sağlanması sonucunda da (hukuki unsur: maddi yaptırım) örf ve adet kuralları dediğimiz kurallar ortaya çıkar.

Tıpkı yürürlükte bulunan kanunlar gibi bağlayıcı nitelikte olan örf ve adet kuralları , yargıç tarafından re'sen uygulanmaları gereken hukuk kuralarıdır.  Bunların birer hukuk kuralı niteliğinde olduklarını, TTK.1/2. m.deki şu hüküm açıkça ortaya koymaktadır: " Hakkında ticari bir hüküm bulunmayan ticari işlerde mahkeme , ticari örf ve adete göre kara verir.
Bu hüküm gereğince hakkında ticari bir hüküm bulunmayan hallerde ilgili ticari örf ve adet kurallarını re'sen araştırmak, bulmak ve uygulamak zorunda olan yargıcın , mevcut bütün ticari örf ve yaşamın içinde olan tacirlerce bilinmeleri doğaldır. Bu nedenle TTK.2/3 .m. hükmü bu kuralların yalnız tacirlere uygulanacağını, tacir olmayanlara ise ancak onların böyle bir kuralın varlığını bildiklerinin yada bilmeleri gerektiğinin kanıtlanması şartıyla uygulanabileceğini öngörmüştür. . buna göre tacir olmayan tarafın  ticari örf ve adet kuralının varlığını bildiğini veya bilmesinin gerekli olduğunu durumu göz önünde bulundurarak 5590s Odalar Kanunun 17.m.nin d bendi ile ticaret, sanayi ve deniz ticaret odalarının bir yasal organı olan "oda meclis"lerine , bölgeleri içindeki ticari  ve sınai örf ve adetleri saptamak görevini  vermiştir. Bu ihtimalle mahkemeler belli bir hususta herhangi bir örf ve adet kuralının bulunup bulunmadığı konusunda tereddüde düştüklerinde, bu hususu ilgili odaya sormaktadırlar ve bu odadan gelecek cevaba göre karar vermektedirler.

2. Örf ve Adet Kurallarının Türleri
Bu kurallar "uygulandıklar işler çevresi bakımından" ticari örf ve adet kuralları  ve adi örf ve adet kuralları   olmak üzere ikiye ayrılırlar. Ticari örf ve adet kuralları da "yerel uygulama alanları "bakımından bunların ülkenin her yerinde ya da belirli yerlerine geçerli  olmalarına göre "genel" ve "yerel" , uygulandıkları "ticaret dalı" bakımından da "genel "ve "özel" örf ve adet kuralları olarak sınıflandırılabilir.
TTK.2/2 m.ne göre "bir bölgeye ve ticaret şubesine mahsus olan" ticari örf ve adetler , genel nitelikte olanlara nazaran öncelikle uygulanırlar. Yine aynı hüküm gereğince ilgililerin bölgede bulunmamaları halinde , kanunda veya sözleşmede aksine bir hüküm bulunmadıkça , yerel nitelikteki iki farklı örf ve adet kuralından borcun "ifa yerinde" geçerli olan kurallar geçerlidir.

3.Ticari Örf ve Adet Kurallarının Uygulanacağı Kimseler
Ticari örf ve adet kuralları ticaret yaşamından doğduklarından , bunların yalnız böyle bir kanıtlamak yükümü , bunu iddia etmekte olan tarafa düşecektir.

4. Örf ve adet - Teamül Ayrımı
TTK.2/1. m. gereğince " kanunda aksine bir hüküm yoksa teamül, ticari örf ve adet olarak kabul edildiği tespit edilmedikçe hükme esas olamaz. Şu kadar ki , irade beyanlarının yorumlanmasında teamüllerin de göz önünde bulundurulması kuralı saklıdır.
Bu hükümden açıkça anlaşıldığı gibi TTK.muz teamülleri örf ve adet kuralları gibi objektif hukuk kuralı olarak saymamış, bunlardan sadece taraf iradelerinin yorumlanmasında yararlanılabileceğini kabul etmiştir.
Teamülün bir örf ve adet kuralı gibi yargıç tarafından hükme esas alınabilmesi için , bunu "kanun metninde açıkça öngörülmüş olması " gerekir . Bu gibi hallerde örnek olarak TTK.88/5 , 104/2, 108, 623/2 779, 1140/1, 1156 m. ve BK 209/3.m hükümleri gösterilebilir.
TİCARİ YARGI
  A. Genel Olarak Türkiye'de Yargı Örgütü
Ülkemizde yargı örgütü , başlıca üç "yargı alanından" (yargı kolundan) oluşmaktadır:Anayasa yargısı, İdari yargı, ve adli (genel) yargı
Ticari davaların yer aldığı adli yargı ise şu mahkemelerden oluşmaktadır.
        1. Hüküm Mahkemeleri( İlk Derece Mahkemeleri)
             a. Genel Mahkemeler
                   aa. Hukuk Mahkemeleri
                          -Sulh Hukuk Mahkemeleri
                          -Asliye Hukuk Mahkemeleri
                          -Genel Asliye Hukuk Mahkemeleri
                          -Özel Asliye Hukuk Mahkemeleri
                   bb. Ceza Mahkemeleri
                          -Sulh Ceza Mahkemeleri
                          -Asliye Ceza Mahkemeleri
                          -Ağır Ceza Mahkemeleri
             b. Özel Mahkemeler
                    aa. Tapulama Mahkemesi
                    bb. İş Mahkemesi
                    cc. Toplu Basın Mahkemesi
                    dd. İcra Mahkemesi
         2. Denetim Mahkemesi(Yargıtay)  
Yukarıdaki şemada yer alan özel mahkemeler ile ceza mahkemeleri bir yana bırakılırsa , kişilerin özel hukuka ilişkin uyuşmazlıklarını çözümleyen ve bu arada ticari davalara da bakan hukuk mahkemeleri kısaca ilk derece mahkemeleri olarak sulh ve asliye hukuk mahkemelerinden , denetim mahkemesi olarak ta yargı taydan oluşmaktadır.


KIYMETLİ EVRAK

Hakkın senede bağlı olduğu ve senetsiz ileri sürülemediği,bir başkasına devredilemediği senetlerdir.

UNSURLARI:
1-Senet: Her kıymetli evrak bir borç senedidir.
2-İktisadi değer taşıyan bir varlığın olması:para ile ölçülebilen bir hakkın söz konusu olması
-Bir anonim şirkette ortaklık hakkı(sisse senedi)
-Çek,bono
-Konişmento(deniz ticaretinde kullanılan evrak)
-Malı temsil eden bir hak
Hak ile senet arasında kuvvetli bir bağ: Hakkın devri veya ileri sürülmesi için senedin de gösterimi,devri gerekir.
Kıymetli evrak için özel şekil kuralları vardır.Bu sayede kaybedilen çek mahkeme kararı ile iptal ettirilebilir.Yatırım fonu,katılma belgesi,hazine bonosu,hisse senedi.

Soyutluk İlkesi(mücerretlik): Kıymetli evrakın düzenlenmesine sebep olan bir hukuki işlem söz konusudur. Kıymetli evrakın düzenlenmesine sebep olan hukuki ilişki kıymetli evrakın kendisinden bağımsızdır.Kıymetli evrak kendisine teşkil eden hukuki ilişkiden soyuttur.Fakat bu soyutluk ilkesi sadece emre yazılı kıymetli evrak açısından geçerlidir.(Saatin var,satıyorsun.500 milyon,çek alıyorsun.Sat bunu bana,al:satış sözleşmesi-kıymetli evraka temel teşkil eden konu.Çek ile bu konu bağımsız.Yani sözleşme iptal olsa bile çek geçerli.)

KIYMETLİ EVRAK TÜRLERİ ( Devir Şekillerine Göre) :

1-Hamiline yazılı kıymetli evrak
2-Nama yazılı kıymetli evrak
3-Emre yazılı kıymetli evrak

Çek hamiline yazılı olarak düzenlenen kıymetli evrak:
Senedin metin veya şeklinden hamili kim ise onun hak sahibi sayılacağı anlaşılan her kıymetli evrak,hamiline yazılı kıymetli evraktır.Devir şekli senedin teslimidir.Devir için senedin tek  başına teslimi yeterli ve zorunludur.

Nama yazılı kıymetli evrak:
Belli bir kimsenin namına yazılı olan ve onun emrine kaydını ihtiva etmeyen ve kanunen emre yazılı senet olmayan kıymetli evraktır
a)İsme düzenlenecek
b)emre kaydı olmayacak
c)kanunen emre yazılı bir senet olmayacak
Alacağın devri için senedin teslimi ve beyan gerektirir.

Emre yazılı kıymetli evrak:
Ciro: Emre yazılı senedin devir şekli.Senet ve hak sahibi olan kimse ciro yolu ile bir başkasını hak sahibi olarak gösterebilir ve o senedi devredebilir.Def’i:İtiraz
Cironun farklılığı ,cironun borçluya verdiği defi haklarıdır.
Emre düzenlenmiş ve ciro ile devredilmiş senet borçlusu senet alacaklısına karşı sadece belirli bazı def’iler ileri sürebilir.
Senet 3. kişiye devredilmiş ise,nama yazılı olması durumda 3. kişiye itiraz edilebilir.
Emre yazılı ise borçlu 3 tür def’i ileri sürebilir:
1-Senet metninden anlaşılan def’iler(Ör:vadenin henüz gelmemiş olması)
2-Ödeme taahhüdünün geçersizliğine ilişkin def’iler(18 yaşından küçüklerin veli izni olmadan borçlanması gibi)
3-Senet hamiline karşı sahip olunan şahsi defiler(borçlununda alacaklıdan alacağının olması durumunda takas söz konusu olabilir.)

BONO

Emre yazılı kıymetli evrak türlerinden biridir.Ciro ile devredilebilir.Borçlu , lehtar  (lehine senet düzenlenen kişi-alacaklı) bellidir.Bir ödeme vaadi söz konusudur.

Şekil Şartları:

1-Senedin metninde bono olduğunun ifade edilmesi
2-Lehtarın gösterilmesi
3-Ödeme yerinin gösterilmesi
4-Vade
5-Meblağı kayıtsız şartsız ödeme vaadi
6-Keşide(düzenleme) yeri ve tarihi
7-Keşidecinin imzası

Bononun Vade Çeşitleri:

1-Belirli bir günde ödeme
2-Keşide tarihinden belli bir süre sonra ödeme
3-Görüldüğünde ödeme-Keşide tarihinden itibaren 1 yıl içinde ibrazı gerekir-
4-Görüldüğünden belli bir süre sonra ödeme

-Vade gösterilmemiş ise ,görüldüğünde ödenecek;
-Ödeme yeri belirtilmemiş ise ,düzenlendiği yerde ödenecek;
-Aynen ödeme kaydı yoksa-meblağ olarak yabancı para birimi gösterilebilir.

Kıymetli evraklar bir tür kambiyo senetleridir.Kambiyo senetleri 3’e ayrılır:
-Poliçe
-Bono
-Çek

Kambiyo senetleri para alacağını içeren kıymetli evraklardır. Kambiyo senedinin borçlusu,hamiline senet üzerinde yazılı olan tutarı ödemeyi taahhüt eder.

1-POLİÇE: Kanunen emre yazılı bir kambiyo senedidir.Keşidecinin poliçe üzerinde yer alan tutarı lehtara ödemesi için muhatap adı verilen bir kişiyi yetkilendirmesi ve lehtarı da senet bedelini muhataptan tahsil etmesi için yetkilendirmesidir.Bu çifte yetkilendirme borçlar hukukundaki havale işleminin özel bir bölümüdür.Poliçe nama yazılı hale dönüştürülebilir.Ama hamile yazılı poliçe geçersizdir.Poliçenin özelliği muhatabın işlevlerindedir.Lehtar poliçeyi muhataba kabul etmesi için ibraz eder.Muhatap “kabul şerhini” düşüp altını imzalayınca “senedin asıl borçlusu” haline gelir,keşideci “müracaat borçlusu” haline itilir.Muhatap gerçek veya tüzel kişi olabilir, ama poliçeyi kabul yükümlülüğü yoktur.Uygulamada,anacak keşideciye bir borcu varsa kabul eder.İbraz edilen poliçenin  muhatap tarafından kabul edilmemesi durumunda, lehtar “kabul etmeme protestosu” çektirip,ödemeyi keşideciden talep etmelidir.Eğer muhatap kabul eder ama ödemeyi geciktirirse,hamil “ ödememe protestosu” çektirir ve müracaat borçlularına(ciranta,keşideci,avalist) başvurur.

2-ÇEK: Çifte yetkilendirme içerir.Muhatabın işlevleri poliçeden farklıdır.Kanunen emre yazılıdır ama poliçe ve bonodan farklı olarak hamile yazılı olarak da düzenlenebilir.(lehtar kısmına “Bay L veya hamiline” yazılır)Hamile yazılı çek elden teslim yoluyla devredilir.Cirantalar müracaat borçlusu konumundadırlar.Çekte muhatap sadece bir banka veya özel finans kurumu,bunlar dışında bir gerçek veya tüzel kişi gösterilmesi halinde çek yalnızca borçlar kanununda düzenlenen basit bir havale değerindedir.Çek karneleri bankalar tarafından bastırılır.Keşideci banka ile çek anlaşması yapmalı ve çek ile işleyen bir hesap açtırmalıdır.Çek anlaşması veya bankada karşılık olmazsa çek geçersiz olmaz.Banka kendisine ait olmayan bu çeki ödemez,hamil keşideciye başvurma hakkına sahip olur.Çekte muhatap yalnızca bir vekildir.Muhatabın yazacağı kabul kaydı geçersizdir.Esas borçlu daima keşidecidir.
Bir senedin çek olabilmesi için:
-Çek kelimesini ,
-Kayıtsız şartsız belirli bir tutarın ödenmesi için havaleyi,
-Muhatap bankanın ticari unvanını
-Keşide tarihini ve yerini,
-Ödeneceği yeri(yoksa muhatabın unvanının yanındaki adresi)
-Keşidecinin imzasını içermelidir.
Çek kanunu,bankaların bastıracakları çek karnelerinin her yaprağına çek ile işleyen hesabın bulunduğu şubenin adının ve keşidecinin hesap numarasının yazılmasını emreder.Ama bunları içermeyen çek geçersiz olmaz.
Çek vade içermez,görüldüğünde ödenir.Çek bankanın herhangi bir şubesine ibraz edilebilir.İbraz süreleri belirlidir.Süre içinde itiraz gerçekleşmezse cirantalar başvurulamaz.İbraz süreleri:
a)Çek keşide edildiği yerde ödenecekse 10 gün,
b)Başka yerde ödenecekse 1 ay,
c)Keşideden başka ülkede ödenecekse 1 ay
d)Keşideden farklı kıta ise 3 ay
e)İbraz süreleri çek üzerinde gösterilen keşide tarihinde başlar.Vadeli çekte keşide tarihinin ileri bir tarih olarak gösterilmesi söz konusudur.Ama çekin,bankadan, bu tarihten önce ödenmesi istenirse,ve hesapta o bedel mevcutsa banka ödeme yapmak zorundadır.Banka,hesabın başka şubede olmasını ileri süremez.Keşideci ibraz süresi içinde çekten cayamaz. Yani muhataba verdiği ödeme yetkisini geri alamaz.
Keşideci çekin,kendisinden rızası olmadan çıktığını ileri sürerek ödemeden men talimatı verebilir.Bu talimat ibraz süresi içinde de verilebilir.Keşideci bu durumda çekin iptali için dava açmalıdır.Hamil ödemen men talimatı veremez,keşideciye başvurmak durumundadır.Ama hamil çekin iptali için dava açabilir.Süresi içinde banka tarafından ödenmeyen çek için müracaat borçlularına başvurulabilir.Bankanın ödeme yapmadığı durumlarda:
-Bankanın çek üzerine düştüğü kayıt,çekin ibrazı ve ödenmeme sebebi
-Banka böyle bir kayıt düşmeyi reddederse ,noterden çekilecek ödememe protestosu
-Bir takas odasının çek süresinde teslim edildiği halde ödenmediğini tespit eden beyan
-Ödememe protestosu ibraz süresi gelmeden yapılmalıdır ama çekin ibrazı sürenin son gününde ise protesto ertesi işgünü çektirilebilir.



HAKSIZ REKABET

TANIMI
 
Aldatıcı davranışlarla ya da iyi niyet kurallarına aykırı başka yollarla ekonomik rekabetin başkaları ya da toplum zararına kötüye kullanılması. Haksız rekabetin düzenlenmesinin amacı başlangıçta rakipler arasında hakkaniyeti koruma olmasına karşın, sonradan toplumun ekonomik düzenini koruma amacı öne geçmiştir. Günümüzde tüketicinin korunmasını da içeren geniş kapsamlı bir  “rekabet hukuku”ndan söz edilebilir. Avrupa Topluluğu antlaşmalarında ve bunların uygulanmasında, bir tür haksız rekabet olan dampingin yasaklanması da önemli bir yer tutar. Türk hukukunda haksız rekabet Borçlar Kanunu’nun (BK) 48. maddesinde yer aldığı gibi, Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 56-57. maddelerinde de düzenlenmiştir. Ticari olmayan haksız rekabet durumları için BK‘nın 48. maddesinin uygulanması öngörülmüştür. Ama TTK’nın 56.maddesinde verilen tanım her türlü haksız rekabeti kapsadığından,  BK’nın 48. maddesi hemen hemen hiç uygulama alnı bulmamaktadır. Haksız rekabet TTK’da herkese karşı ileri sürülebilen mutlak bir hak olarak kabul edilmiş ve ticari işletmeyle ilgili olması koşulu aranmamıştır. Haksız rekabet durumları TTK’nın 57. maddesinde 10 bent olarak geniş bir biçimde sayılmıştır.

1.KÖTÜLEME
2.GERÇEĞE AYKIRI BİLGİ VERME
3.ALDATICI REKLAM
4.AYRIK YETENEK KANISINI UYANDIRMA
5.KARIŞTIRMYA YOL AÇACAK BİR ŞEKİLDE BENZETME
6.YARDIMCILARI GÖREVLERİNİ KÖTÜYE  KULLANMAYA KANDIRMA
7.YARDIMCILARDAN İŞLETMENİN SIRLARINI ELE GEÇİRME
8.SIRLARDAN YARARLANMA VE YAYMA
9.GERÇEĞE AYKIRI ŞAHADETNAME VERME
10.İŞ YAŞAMININ KOŞULLARINA UYMAMA

Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu da 83. ve 84. maddelerinde bunlara ek iki konuyu daha düzenlemiştir. Bunlar; bir eserin ad ve alametleri ile çoğaltılmış nüshalarının biçim bakımından taklit edilmesi ya da işaret, resim ya da sesin çoğaltılmasıdır.
Haksız rekabet eylemi doğrudan kendisine yönelmese de zarar gören ya da görme tehlikesi bulunan işletme sahibi, haksız rekabet yüzünden ekonomik çıkarları zarara uğrayan müşteri ve bunların bağlı oldukları mesleki kuruluşlar ve iktisadi birlikler, tazminat dışında, tespit, yasaklama ve düzeltme davası açılabilir. Dava açılabilecek kişiler ise haksız rekabet eylemini işleyen kişiler, haksız rekabete konu olan malları durumu bilmeden ya da bilerek satışa sunan ya da kişisel gereksiniminden daha fazlasını elinde bulunduran kişiler, haksız rekabet eylemini işleyenleri yanında çalıştıran kişilerdir. Ayrıca yazı ya da ilanın onay almadan yayımlanması, yazı sahibi ya da ilan verenin bildirilmemesi ya da başka nedenlerden yazı sahibi ve ilan sahibi aleyhine Türk mahkemelerinde dava açılamaması durumlarında sırasıyla yazı işleri müdürü, ilan servisi şefi, yardımcı ve basımevi sahibi hakkında dava açılabilir. Dava hakkı olan taraf, bu hakkın doğumunu öğrendiği tarihten başlayarak 1 yıl ve her durum da 3 yıl içinde dava açabilir. BK. 49 Maddesinde ön görülen koşulların varlığı durumunda manevi tazminat davası açılabilir. Ceza davasının açılabilmesi şikayete bağlıdır.

HAKSIZ REKABET KAVRAMI VE KAPSAMI

T.Ticaret Kanununun 56. ve devamı maddelerinde yasal düzenlemeye tabi tutulmuş görülmekle beraber, ayrıca bir çok özel yasalarda da haksız rekabetten söz edildiği görülür. Ayrıca yine T. Ticaret Kanununun 56. ve dv. Maddelerinden başka, 172. maddesinde : (Kolektif Şirket ortağının rekabet yasağı)
250. maddesinde : ( Komandit Şirket Ortağının rekabet yasağı )
335. maddesinde : ( Anonim Şirket Yönetim Kurulu  Üyelerinin rekabet yasağı)
547. maddesinde : ( Ltd. Şirket ortağının rekabet yasağı )

Borçlar K. 348 – 351. maddelerinde ( İşçinin haksız rekabet yasağı ),

Borçlar K. 526. maddesinde: ( Adi şirket ortağının rekabet menuiyeti )” hükümleri de özel haksız rekabet türlerini oluşturmaktadır.
Ayrıca :
Borçlar K. nun 48. maddesi, adeta T.T.K 56 VE 57. Maddesini kısaltılmış şekli görünümünde olup, “Haksız rekabetin şekil ve sonuçlarını” haksız rekabetten doğan “tazminatı göstermektedir.
Borçlar K. 526. madde de : Adi Şirket Ortaklarının ( Rekabet Yasağını ) belirlemiştir.
B.K. 49. maddesi ( Manevi tazminat ) la ilgili olup, zaten T.T.K.’nın 58/e bendi göndermesi ile haksız  rekabetten doğan ( hukuki sorumluluğun ) ( Manevi Tazminat ) bölümünü düzenlemektedir.
Bütün bunlardan başka, “İhtira beratı Kanunu” “Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu” “Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunu” ve “Basın Kanunu” “TSE Markası” ile ilgili özel yasalarda da, “ Bunlardan doğan haklara tecavüz” halinde yine ( Haksız Rekabet ) oluşacağı ve bunun önlenmesi veya tazminat davaları açılabileceği açıkça görülmektedir.
B- HAKSIZ  REKABETİ OLUŞTURAN EYLEMLER

-Başkasının iş mahsullerini, ( emtiasını kötüleme ) bu suretle kendi emtiasını üstün ve rakipsiz göstermek.
-Başkasının ticari faaliyeti ve ürünleri hakkında, bunların işe yaramaz , tehlikeli ve zararlı olduğunu ( etrafa yaymak )
-Gerçek dışı suçlamalarla resmi makamlara şikayette bulunmak.
-Kendisine ait bir ihtira beratı bulunmadığı halde varmış gibi gazeteye reklam verip başkasının aynı cins mallarını kötülemek
-Başkasına ait markayı veya ihtira beratını izinsiz kullanmak veya taklit etmek.
-Başkasına ait tanınmış, ticari yaşamda yerleşmiş özgün dizayn ve sınai modelleri kopya etmek ve izinsiz bunlardan yararlanmaya çalışmak
-Özel ambalaj, zarf ve orijinal sınai modelleri aynen veya taklit suretiyle kullanmak.
-Tescilli veya tescilsiz bir markayı haksız olarak ticari faaliyetlerinde, ürünlerinin pazarlamasında aynen veya taklit ederek kullanmak.
-Başkasının ticaret unvanını haksız suretle alıp ticaretinde kullanmak iltibas yaratarak ondan yararlanmak.
-Başkasına ait ihtira beratını aynen veya taklit ederek ticari faaliyetlerinde kullanmak.
-T.S.E. Markasının T.S.E. Kurumu ile anlaşma yapılmadan veya anlaşmaya aykırı olarak veya anlaşma süresi bittiği halde yenilemeksizin pazarladığı ürünlerde kullanmak.
-T.S.E. Kalite belgesini almış olsa dahi, düşük kalite ile bu belgeyi kullanmayı sürdürmek.
-Şirket yönetim kurulu üyelerinin, kendi şirketi aleyhine olarak faaliyette bulunmak, aynı ticari işleri kendi hesabına yapmak.
-Fikir ve sanat eserleri kanununun eser sahibine tanıdığı hakları,herhangi bir sözleşme yapmadan ve sahiplerinin iznini almadan ticari amaçla kullanmak.
-Bir kuruluşta veya ticarethanedeki işçileri, müstahdemleri usta ve çırakları kandırıp kendi işine almak.
-Şirket sırlarını ve özel tekniklerini haksız suretle elde edip kendi işinde kullanmak.
olarak sıralanabilir.

HAKSIZ REKABET TÜRLERİ
a)Marka ve ticari unvana tecavüz suretiyle haksız rekabet:
b) Marka Ve Ticaret Unvanının Korunması
c)Ticaret Unvanının Da Koruna Bilmesi İçinde ;
d) Korumada Ticaret Unvanı Ve Marka Yönünden Benzerlik
e) Marka Ve Ticaret Unvanı Farklılığı

İLTİBAS VE HAKSIZ REKABET

İltibas: İltibasın sözcük anlamı birbirine çok benzeyen iki şeyin karşılaştırılması yani aldatıcı benzerliktir. Karışıklılığa yol açmaktır. Bu aldatıcı benzerlik bilerek ve hazırlanarak yapıldığı taktirde bundan zarar görecek olan tescilli marka ve ticari unvan sahiplerinin bunu yapana karşı yasada gösterilen şekilde korunma ve dava hakları vardır.
Aldatıcı benzerlik yani iltibas mevcut olup olmadığının belirlenmesinde yazılış, diziliş, okunuş, kulağa gelen ses, şekil,  renk benzerlikleri ile orta kültür düzeyinde alıcılar-o emtianın alıcıları için fazla dikkat ve özel ilgi ve yetenek aranmaksızın ( alacakları emtia birbirinin aynı olduğu izlenimi) doğmakta ise ve aldatıcı nitelikte ise iltibas var sayılacaktır.
Bunun saptanması, çoğunlukta ( bilir kişi) incelemesi suretiyle mümkün olabilirse de, bazen de çıplak gözle bakar bakmaz, görülebilir derece de aldatıcı derecede benzerlik varsa, o taktir de bilir kişi incelemesine de gerek bulunmadığı, hakimin kendiliğinden bunu kabul edebileceği  de Yargıtay’ca  benimsediği görülmektedir.
İltibas bir markanın, bir unvanın özel bir şekilde veya özgün dizaynın taklit edilmesi aldatıcı benzerinin yapılması ve pazarlanması suretiyle ve çeşitli şekillerde yapılmış ve böylece (haksız rekabet ) meydana getirilmiş olabilir.

Aslı ve benzeri arasında iltibas olup olmadığının saptanmasında :

Görünüş benzerliği renk çizgi kompozisyon benzerliği, fonetik benzerlik saptandıktan sonra, iltibas yaratılan iki üründen birinin yerine onu aldığı zannı ile diğerinin alınması mümkün olup olmayacağı o emtia için orta kültür düzeyindeki alıcılarının bunları alırken yanılıp yanılmayacaklarının aranması gerekir.



HAKSIZ REKABET’E KONU OLABİLECEK DİĞER HALLER

a)Tescilli Markalar ve Haksız Rekabet
b)Markada, Unvanda ve İhtira Beratında Taklitçilik
c)Her İki Tarafında Markası Tescilli İse
d)Tescilli Markanın, Sahibinin İzni Alınmaksızın Veya Lisans Sözleşmesi Bulunmaksızın Kullanılması Haksız Rekabettir.  
e)Özgün Model, Dizayn ve Sınai Resimlerin Korunması.
f)İhtira Beratı’nın Taklidi Ve İzinsiz Kullanılması Da Haksız Rekabet Oluşturur.


Rekabeti Sınırlayıcı Anlaşma Uyumlu Eylem ve Kararlar
Madde 4- Belirli bir mal veya hizmet piyasasında doğrudan veya dolaylı olarak rekabeti engelleme, bozma ya da kısıtlama amacını taşıyan veya bu etkiyi doğuran yahut doğurabilecek nitelikte olan teşebbüsler arası anlaşmalar, uyumlu eylemler ve teşebbüs birliklerin bu tür karar ve eylemleri hukuka aykırı ve yasak

Bu haller, özellikle şunlardır.

a)Mal veya hizmetlerin alım ya da satım fiyatının, fiyatı oluşturan maliyet, kar gibi unsurlar ile her türlü alım yahut satım şartlarının tespit edilmesi.

b)Mal veya hizmet piyasalarının bölüşülmesi ile her türlü piyasa kaynaklarının veya unsurlarının paylaşılması ya da kontrolü,

c)Mal veya hizmetin arz ya da talep miktarının kontrolü veya bunların piyasa dışında belirlenmesi

d)Rakip teşebbüslerin faaliyetlerinin zorlaştırılması, kısıtlanması, veya piyasa da faaliyet gösteren teşebbüslerin boykot veya diğer davranışlarla piyasa dışına çıkartılması ya da piyasaya yeni gireceklerin engellenmesi,

e)Münhasır bayilik hariç olmak üzere, eşit hak, yükümlülük ve edimler için eşit durumlardaki kişilere farklı şartların uygulanması

f)Anlaşmanın niteliği veya ticari teamüllere aykırı olarak, bir mal veya hizmet ile birlikte diğer mal veya hizmetin satın alınmasının zorunlu kılınması veya aracı teşebbüs durumundaki alıcıların talep ettiği bir malın ya da hizmetin diğer bir mal veya hizmetin de alıcı tarafından teşhiri şartına bağlanması ya da arz edilen bir mal veya hizmetin tekrar arzına ilişkin şartların ileri sürülmesi,

Hakim Durumun Kötüye Kullanılması

Madde 6 Bir veya birden fazla teşebbüsün ülkenin bütününde ya da bir bölümünde bir mal veya hizmet piyasasındaki hakim durumunu tek başına yahut başkaları ile yapacağı anlaşmalar ya da birlikte davranışlar ile kötüye kullanılması hukuka aykırı ve yasaktır.
Birleşme veya Devralma

Madde7 Bir ya da birden fazla teşebbüsün hakim durum yaratmaya veya hakim durumlarını daha da güçlendirmeye yönelik olarak,  ülkenin bütünü veya bir kısmında her hangi bir mal veya hizmet piyasasındaki rekabetin önemli derecede azaltılması sonucunu doğuracak şekilde birleşmeleri veya herhangi bir teşebbüsün ya da kişinin diğer bir teşebbüsün mal varlığını yahut ortaklık paylarının tümünü veya bir kısmını ya da kendisine yönetimde hak sahibi olma yetkisi veren araçları, miras yoluyla iktisap durumu hariç olmak üzere, devralması hukuka aykırı ve yasaktır.



PATENT

Patent mucit ile devlet arasında bir sözleşmedir. Bu sözleşme, patentin temelini oluşturan enformasyonun tamamen açıklanması karşılığında patentteki fikirlerin başkalarınca kapalı olarak kullanım hakkını mucide sunar.

Mucit ile devlet arasındaki sözleşme, yani patent, sahibine belli bir zaman periyodu için başkalarına kapalı kullanım hakkı sağlar. Yeni, orijinal bir tasarım ile alakalı bir patentin süresi 14 yıl ve yeni ve faydalı bir süreç, makine, mamul ya da malzeme kompozisyonuyla ilgili bir kullanım patentin süresi ise 17 yıldır.

Bir fikir ya da kavramın patent alabilmesi için şu şartları karşılaması gerekir:
-Fikrin kullanımının olması gerekir (kullanılabilir olmalı ve daha fazla araştırma gerektirmeden doğrudan kullanıma geçmeli).
-Fikir sadece bir formül, basit bir kural, bir eylem planı, bir teori, tabiat kanunları ya da bilimsel ilkelerden oluşamaz.
-Alanda çalışan herhangi biri için aşikar olmaması gerekir ve içeriğin, mevcut durumun önemsiz bir uzantısını temsil etmemesi gerekir.
-Fikrin başka bir kişi tarafından işgal edilmemiş bir yeniliğe sahip olması gerekir ve icadın yayınlanmamış, kamu kullanımına açık olmayan ya da patent için yapılan başvurudan 1 yıl öncesine kadar satışa sunulmamış olması gerekir.
-Başvurunun temelini oluşturan bilgi arayışı aşamasına ihtimam gösterilmesi gerekir. Bu şart bir mucidin bir fikri akletmesine  mani olur ve uzun bir süre fikrin nadasa bırakıldıktan sonra patent için sunulmasına imkan verir.

Patentler mucitlerin adına dosyalanır. Sadece icada katkıda bulunmuş olanların patente taraf olmaları çok önemlidir. Patent mucidi olarak ismi geçenlerden birinin icada pek bir katkısı olmadığı ispat edilirse patent geçersiz sayılır.

Belli bir zaman süresinde bilginin dışa kapalı kullanım hakkına sahip olmayı sağlayan patent, gerçek bir mülkiyet gibi satılabilir veya değiş tokuş edilebilir. Bunun için pek çok anlaşma yapılabilir.

TİCARİ MARKA

Marka bir işletmenin mal veya hizmetlerini bir başka işletmenin mal veya hizmetlerinden ayırt etmeye yarayan, kişi adları, sözcükler, şekiller, harfler, sayılar gibi her türlü işaretleridir.                              
Bir ülke'de ne kadar çok dünyaca tanınmış marka varsa o ülke o kadar zengindir. Dünya'ya ticari ve sanayi yönünden hükmeden ülkelere baktığımızda bu ülkelerdeki çok uluslu firmaların hepimizce bilinen markalarının milyarlarca dolar değerinde olduğunu görmekteyiz. Bu markaların bazılarının değeri Türkiye'nin bütçesine yakındır.            Marka bir değerdir, Markanın kıymeti bilinince Milyarlarca Dolar değerinde bir mal varlığı olduğunu aşağıda belirtilen rakamlar çok iyi açıklamaktadır.
MARKA    MARKA DEĞERİ
(ABD Doları)    FİRMA DEĞERİ
(ABD Doları)
  COCA COLA    72.537.000.000    142.163.000.000
  MICROSOFT    70.197.000.000    420.992.000.000
  IBM    53.184.000.000    194.236.000.000
  NOKIA    38.528.000.000    239.828.000.000
  Mc DONALD'S    27.859.000.000    44.012.000.000
  HEWLETT PACKARD    20.572.000.000    
  COMPAQ    14.602.000.000    
  NESCAFE    13.681.000.000    
  PEPSI COLA    6.637.000.000    64.035.000.000
  APPLE COMPUTER    6.594.000.000    17.047.000.000
  BURGER KING    2.702.000.000    

Ülkelerin zenginliği sahip olduğu uluslararası tanınmış markalar ve patentlerin çokluğuyla doğru orantılıdır.
TÜRKİYE ve MARKA       
Az gelişmiş ülkelerde markanın öneminin anlaşılmadığını görmekteyiz. Ülkemizde ise markanın önemi 90'lı yıllardan sonra anlaşılmaya başlanmış ve yeni marka kanunlarıyla da markanın öneminin anlaşılma oranı artmıştır. Buradaki kriterimiz marka tescil sayısındaki artıştır.
Ülkemizde kayıtlı marka sayısı 170.000 civarındadır. Amerika Birleşik Devletlerinde sadece 1995 yılında tescil başvurusu yapılan marka sayısı 188.000 dir. 1995 yılında Türkiye'de tescil başvurusu yapılan marka sayısı ise 16.000 civarındadır.
2000 yılında Türkiye'de tescil başvurusu yapılan marka sayısı ise 28.000 dir. Bu rakamlar ülkemizde marka bilincinin arttığını göstermektedir.
Türkiye'de “556 sayılı Markaların Korunması Hakkında KHK Hükümleri”nden yararlanabilmesi için markaların TESCİLLİ OLMASI ZORUNLUDUR.                                                                          
Ticaret Ünvanları başka kanunlarla tescil edilmiş olsa bile,marka tescil edilmedikçe marka sayılmaz.                                            
Firmalar, ürünlerinde veya hizmetlerinde kullanacakları markaları belirlerken;
-Tüketicinin zihnine işlemeye ve bilinç altina tesir etmeye elverişli
-Ayırt edici özelliği bulunan
-Kolay taklit edilemeyen
- Kolay okunabilen,                                                                               
- Uzaktan kolaylıkla tanınabilen                                                            
- Okunuşu kulağa hoş gelen sözcükler, sloganlar olmalarına dikkat etmelilerdir.                  
Markaların Tescil Mercii “Türk Patent Enstitüsü” olup, firmalar doğrudan kendileri yada vekilleri aracılığıyla başvuruda bulunabilirler.Marka başvurularının doğru ve eksiksiz yapılması ve yaklaşık 12 ay süren işlemlerin tatbiki için Firmaların sicile kayıtlı bir marka vekiliyle çalışması işleri kolaylaştıracaktır
LİSANS

Patent veya marka gibi soyut bir mülkiyetin belli bir süre için kullanım hakkını bir telif  ücreti karşılığında başka bir firmaya satmaya lisanslama denir.
Teknoloji ithal eden kuruluşlar bunun bedelini üretime geçince belirli bir süre içinde ücret olarak öderler. Bu ücret genellikle net satışların belirli bir yüzdesi olarak yapılan ödemelerdir. Buna lisans ya da royalty ödemesi denir. İthal edenlerin sınai tecrübelerinin bulunması, yerel yapılarının mevcut ve yeterli olması ve pazarın büyüklüğünün tatmin edici olması ile bunların kanunlarla iyi korunmuş bulunması halinde lisanslar yoluyla yapılan teknoloji transferi arzu edilen sonuçlara ulaşır. Ancak lisans yoluyla yapılan transferler pahalıya mal olmaktadır. Lisans sisteminin hükümetler açısından diğer kötü bir tarafı da, ithal edenle ihraç eden arasında anlaşmazlık çıktığında uluslar arası otoritelerin teknoloji ihraç eden ülke üzerinde baskı yapamayışıdır. Böylece ithal eden ülke kendini riske karşı koruyamadığı gibi, ihraç eden ise, hiçbir riske katlanmadan durumunu kurtarabilmektedir.
 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol